Çevik Dönüşüm İçin Bildiklerini Unutmaya Hazır mısın?

Meral Kızılkaya Demirtaş
KoçSistem
Published in
4 min readFeb 22, 2021

--

21. yüzyılda değişim kelimesi hiç olmadığı kadar gündemimizde.

Sıklıkla, değişmemiz gerektiğinden, değişimin öneminden, değişime adapte olmaktan söz ediyoruz.

Peki değişimi konuşmak bizi gerçekten değiştiriyor mu?

“Değişim önemli tabii ama chatbot’a da gerek var mı gerçekten? Bence destek ekibimiz çok iyi çalışıyor.”

“Tabii risk almak lazım ama önce diğer şirketler bir denesin bakalım, ona göre biz de riskimizi yönetmiş oluruz.”

“Çalışanlarıma sonuna kadar güveniyorum ama bir yönetici olarak son sözü benim söylüyor olmam da çok doğal.”

Çevik olmak için değişmek

Geçen cuma akşamı benim için çok keyifli bir yolculuk olacağına inandığım “Çeviklik Koçluğu Kampı” kapsamında Scrum.org’un CEO’su Dave West’in bir webinar’ına katıldım.

Dave West sunumunun bir bölümünde “Petrol ve Seri Üretim Çağı” ile “Dijital ve Yazılım Çağ” ını kıyasladı.

Kaynak: Dave West — Scrum.org CEO

Bu tablo çevik bir organizasyon olmak için neleri değiştirmemiz gerektiğiyle ilgili bazı ipuçları veriyor.

Şimdi bu ipuçları doğrultusunda tekrar düşünelim.

  • Yatırım planlamamızı daha esnek yapmak için adım atıyor muyuz?
  • Günü kurtarma zihniyetinin ötesine geçip geleceği düşünerek misyon ve etki konularına kafa yoruyor muyuz?”
  • Verimlilik obsesyonunun ötesinde bir dünya olabileceğini düşünüyor muyuz?”
  • Takım olmaya yatırım yapıyor muyuz?
  • Kontrol etmekten vazgeçebiliyor muyuz?
  • İşi “yaratanlara” yöneticiler kadar değer verip, sahip çıkıyor muyuz?

Değişmek zor mu?

Değişmek nasıl olur hiç düşündünüz mü?

Yine “Çeviklik Koçluğu Kampı” kapsamında izlediğim bir video beni bu konuda tekrar düşünmeye sevk etti.

Videoda Destin Sandler adındaki meraklı bir arkadaş yaptığı bir deneyi anlatıyor. Yaptığı deneyde çalışma mekanizması değişmiş bir bisiklet kullanıyor. Bu bisikletin direksiyonu sağa kırılınca bisiklet sola gidiyor, sola kırılınca da bisiklet sağa gidiyor.

Sandler bu yeni bisikleti hemen kullanabileceğini düşünüyor. Ancak ilk birkaç denemesinde bir metre öteye bile gidemiyor. Ancak kahramanımız pes etmiyor ve tam sekiz ay sonra bu yeni bisikleti kullanabilir hale geliyor.

Ve bu deneyden şunu öğrendiğini ifade ediyor:

“Yeni bisikleti kullanmayı öğrenmem için bildiklerimi unutmam ve tekrar öğrenmem gerekti.”

Aslında Sandler bu deneyle beynini değiştiriyor, bildiklerini unutup yeniden öğrenerek yalnızca değişmiyor da, dönüşüyor.

Not: Birkaç yıl önce bir etkinlikte bu bisikleti sürmeyi ben de denemiştim ve sürememiştim :)

Değişmek imkansız mı?

Bu konuda Standford Üniversitesi Profesörü Carol Dweck’in yaptığı ünlü çalışmayı referans göstermek güzel olabilir.

Dweck, uzun yıllar boyu yaptığı araştırmalar sonucu iki çeşit zihniyet yapısı olduğunu keşfediyor: Sabit zihniyet ve gelişim zihniyeti.

Sabit zihniyete sahip kişiler zekalarının ve yeteneklerinin doğuştan sabit ve geliştirilemez olduğuna inanıyorlar. Bu sebeple mesela o bisiklete binmeyi hiç denemiyorlar bile. Değişime olan inançları kısıtlı olduğu için öğrenmekten ziyade “iyi görünme” peşindeler.

Gelişim zihniyetine sahip kişilerse zekalarının ve yeteneklerinin geliştirilebilir olduğuna inanıyorlar. Bu sebeple öğrenmek onları heyecanlandırıyor. O bisikletin üzerinde nasıl göründüklerinden çok, yaşadıkları öğrenme deneyimine odaklanıyorlar.

Carol Dweck’in yaptığı başka bir vurgu da nöroplastisite kavramı.

Nöroplastisite hakkında Wikipedia’da aşağıdaki bilgiler yer alıyor:

Beyin plastisitesi veya nöral plastisite olarak da bilinen nöroplastisite, beynin yapısal veya fizyolojik değişikliklere uğrama yeteneğidir.

Nöroplastisitenin bir zamanlar sadece çocukluk döneminde olduğu düşünülüyordu, ancak 20. yüzyılın ikinci yarısında yapılan araştırmalar beynin birçok yönünün yetişkinlik döneminde bile değişebildiğini (veya “plastik” olduğunu) gösterdi.”

Bu bilgi bize beyin gelişiminin ve değişimin yaş bağımsız bir olgu olduğunu gösteriyor.

Bisiklete çıkmak

Bilim beynimizin yaş bağımsız değişebileceğini ve gelişim zihniyetine sahip olursak yeni şeyler öğrenip sürekli gelişebileceğimizi söylüyor.

Peki hatırlarsanız yazının başında bir soru sormuştum:

“Değişimi konuşmak bizi gerçekten değiştiriyor mu?”

Değişimi yalnızca konuşuyor olmak o yeni bisiklete hiç binmeden onu sürebileceğimizi varsaymak oluyor. Bu çevik kelimesini sürekli cümle içinde kullanıp yıllık plan yapmaya devam etmekten farksız bir durum.

Destin Sandler ne yaptı? Her şeyden önce o bisiklete binip onu sürmeyi denedi. Başaramayınca tekrar denedi. Düştü, kalktı ve tekrar tekrar denedi. Bildiklerini unutması gerektiğini fark etti, bu farkındalıkla denemeye devam etti. Bunu bir öğrenme yolculuğu olarak gördü, komik görünmekten korkmadı, yaşını bahane etmedi. Ve sonunda başardı.

Çevik dönüşüm yolculuğu da tıpkı bunun gibi. Her şeyden önce o ilk adımı atıp yolculuğa çıkmaya cesaret edelim. Sonrasında da sürekli gözlem ve geribildirimle durumumuzu şeffaf olarak değerlendirelim ve tekrar denemeye devam edelim. Bildiklerimizi unutmaktan ve bilgisiz görünmekten korkmayalım. Öğrenmenin keyfini sürelim.

Alvin Toffler’in o ünlü sözünde dediği gibi:

21. yüzyılın cahilleri, okuma yazma bilmeyenler değil; öğrenemeyen, eskiden öğrendiklerinden gerektiğinde vazgeçemeyen ve yeniden öğrenemeyenler olacaktır.”

--

--